BU NEYİN SAVAŞI…

Güçlünün zayıfı ezdiği bir durum söz konusu ise, bunun adı savaştır.

Savaşın bu belirgin özeliği yeni değil. Bu durum o kadar eskiye dayanıyor ki, insanoğlunun yeryüzüne teşrifiyle birlikte ilk 350-400 yıl hariç, bu tarihte değin yeryüzünde savaşlar hiç eksik olmamıştır.

Savaşların en bariz sonucu, beraberinde bir daha asla geri dönüşü olmayan ölümler getirmesidir.

Dört bin yılı aşkındır, "dünyada bu savaşı kim neden istiyor?" diye bir soru akla geliyor.

Aslında buna bir cevap vermek gerekirse, dünyadaki savaşlara bakmak lazım.

Yeryüzünde ki bunca tahribata, yıkıma ve ölümlere sebep olan savaşların, zaman-zaman iki ve daha fazla ülke arasında çıktığı gibi, aynı ülkede veya bölgede yaşayan, aynı veya farklı toplumlar arasında da çıkmıştır.

Peki bir de böyle bir soru akla gelmiyor mu;

Dört bin yılı aşkındır bu insanlar neyin savaşını veriyor?

Yaşamın seyrine ve yerleşilen yerlere bakıldığında, geçmişte insanlar toprak kavgası ve savaşı veriyorlardı. Çünkü hayat topraktı ve toprak önemliydi. Gelişen dünyayla beraber uluslar kendi sınırlarını çizdi ve çizilen sınırlar bütün dünyada kabul gördü.

Bütün uluslar kendi kaderlerini tayin etmişken yaşanan bu savaşlar neyin nesi?

Kısacası, sözde modern ülkeler, Ortadoğu'da ve dünyanın farklı yerlerinde, hem de kendilerinden kat be kat zayıf ve güçsüz olan ülkelere yerleşip neyin savaşını veriyorlar?

Yeni savaşlar toprak savaşları değil, yurt edinme mücadelesi değil, ulusal bağımsızlık kavgası değil…

Daha güçlü ve en güçlü olabilmek ve bunun içinde ihtiyaç duyulan yeraltı ve yerüstü zenginlikleridir. Bu çıkar elde etme savaşının tam adı ise modern sömürgeciliktir.

Bugün bu modern sömürgecilerin, dünyayı içine düşürdüğü durum ortada...

Olay o kadar çok boyutlu ki, hangi boyutundan ele alırsan al, ortada güçlüler ve zayıflar vardır.

Güçlülerin yıllarca planladığı ancak zayıfların bir türlü nedenini bilemedikleri bir savaş yürütülmektedir.

Bu savaşta hayatını kaybeden, sevdiklerini kurban veren, evi barkı başına yıkılan, bir parçalanmışlık girdabına kapılan yine zayıflardır.

Savaşlar korkunçtur, savaşlar korkudur.

Savaşların en doğal sonuçları ölüm, kıtlık, göç ve perişanlıktır.

Güçlüler ve modern sömürgeciler, ekonomik imkanlarıyla, menfaatperestleri ve psikopatları yanlarına çekenler ve onları çıkarları için "savaş sevici" yapanlar dışında, hiçbir insan savaşı istemez.

Hiç kimseye huzur getirmeyen savaşların son bulması dilek ve duasıyla...