Günümüze kadar eğitimin birçok tanımı yapılmış ve çeşitliliği ile ilgili onlarca kuram öne sürülmüştür. Genel olarak ise “istendik yönde davranış değişikliği” şeklindeki tarif kabul görmüştür. Her ülke kendi ihtiyaç ve sosyal gereksinimlerini göz önüne alarak benimsediği eğitim sistemini uygulamakta ve nihai hedeflerine ulaşmak için uygun altyapıyı, ortamı hazırlamaktadır. Ülkemizde eğitim alanında olumlu gelişmelerin olacağına dair yeni Milli Eğitim Bakanımızdan umut dolu bir açılış konuşması dinledik. Eğitim öğretim yılının açılış konuşmasında ilk günden içimiz kıpır kıpır oldu. Sahadan, işin içinden gelen profesyonel bir eğitimci öncülüğünde ile yola devam etmek bir ülkemiz için büyük bir fırsattır.
Milli Eğitim Bakanımızın açılış konuşması tek kelimeyle muhteşemdi. Her cümlesi özenle seçilmiş ve altın değerindeydi. Yani neredeyse ne eksik ne de fazlası vardı. İçten, kısa ama öz bir konuşma. İyi başlamak, amaca ulaşmak için en önemli adımdır. Bir çiçekle bahar gelmese de baharın gelişini açan bir çiçek müjdeler. Eğitim alanında bu bizlere moral veren bir müjde olsun.
Eğitim sürecinin kökenine inildiğinde ilk insandan itibaren var olanın eğitimin ta kendisi olduğu görülecektir. Sözün başından bakılınca ise ilk ve daimi eğitici, gerçek mürebbi Allah’tır. İnsanların en mükemmel yolu bulmalarına ve bu yolu ölçünün dışına taşmadan yürüyebilmeleri için değerli eğiticiler olan peygamberleri görevlendirmiştir. Fakat peygamberlerin, ilim erbabının veya profesyonel eğiticilerin var olması, insanın öğrenmesi için yeterliyse de eğitilmesi ve eğitimi içselleştirip benimsemesi için yeterli değildir. Çünkü eğiticinin yanında illaki eğitilenin bu eğitimi almaya elverişli, istekli ve hazır olması gerekir.
Aslında eğitsel alanın zorlandığı en temel problem kendisi için eğitimi yük veya gereksiz gören bireylerdir. Hemen her kuramın temel hedefi böyle bireyleri kazanma üzerine planlar yapmak ve çözümler üretmektir. Eğitim almayı kabullenmiş istekli bireylerin eğitilmesi, istenilen düzeye getirilmesi zor olmasa gerek.
Eğitim temelde bir ahlak ve terbiye rehberliği işidir. Öğretimden bağımsız olmamakla beraber daha farklıdır. Öğretim ve bilgilenmek için birkaç kitap, televizyon ve internet yetebilmektedir. Bilgi çağının sorunu ise bilgiye ulaşmak değil eğitimi içselleştirememe, kendine mal edememe sorunudur. Mesela trafikteki bir sürücü kavşağa girerken sinyal yakılması gerektiği bilgisine sahip olmasına rağmen sorumsuz bir şekilde sinyal vermeden kavşağı dönüyorsa burada eğitimin içselleştirilememe sorunu var demektir. İlgili konuda bilgi elde edilmiş ancak eğitimli birey yerine bilgi sahibi birey ortaya çıkmıştır. Bu örnek üzerinden diğer birçok davranışı genelleyebiliriz.Böylece bilen ama yapmayan fertler giderek çoğalmıştır.
Eğitimin öğretimden ibaret kalmasındaki sorunun kaynağına inilmedikçe eğitimli bir toplum hedefini ıskalayıp duracağız. Aslında birey kesin ve kararlı kurallara zaman içerisinde saygı duymayı öğrenmekte ve bir süre sonra olumlu yönde davranış değişikliği gerçekleşebilmektedir. Eğitim sistemimizin oturmamasındaki en büyük etkeni eğitimdeki kararsızlık ile zamansal ve mekânsal farklılığa bağlayabiliriz. Aynı kural zamana, bireye ve yere göre farklılık arz edince doğal olarak bireylerin de duruma karşı geliştirdiği tavır değişken olmaktadır. Sonuç olarak kural eğitimin bir parçası olamamakta ve bir süre sonra değerini yitirmektedir.
Eğitimin içselleştirilmesi aslında insanın kendisine karşı saygı duyması anlamı taşır. Eğer davranış müeyyidelerle, kanun ve güvenlik birimleriyle sağlanıyorsa bu iki tarafın da zora düşmesi demektir. Mobesseler ve güvenlik ekipmanları davranışın farklılaşmasına sebep olduğunda ise ikiyüzlü insan tipi ortaya çıkmış olur. Kurala saygı duymak yerine cezaya ve korkuya saygı duyulmaya başlanmaktadır.
Aslında eğitimin kelimesinin tam karşılığı aslında ahlak olabilir. Eğitimli insan ahlaklı insan olmalıdır. Kariyer olarak hangi basamakta olursa olsun ahlaki zaaflarına sürekli yenilen ve bunları da genel davranış haline getiren birey aslında eğitim almış olmasına rağmen bunu benimsememiş, daha alt ifade ile söylersek bu eğitimi kendisine yedirememiştir. Duygusuz, değerden yoksun bilgi yüklenilen insan bilgisayar işlemcisi gibidir. Bilgiyi işler ve gerektiğinde tekrarlar. Bu ise insan ve makinayı aynı mantıkla işlemektir ki bu durum insanın fıtratına uygun düşmemektedir. İnsana merhametin tanımı bilgi olarak verilirken, kendisinin de merhametli olmasıgerektiği aşılanmalıdır. İyilik, erdem, yardımseverlik, sorumluluk vb. duygular eğitimi öğretimden ayırabilir. İnsanı hafıza kartından ayrıştırır. Öğretmen baba yüreğiyle dokunuşlar yapabilmeli, anne şefkatiyle bakabilmeli, kardeş hassasiyetiyle gözlemlemeli. Öz değerlerimiz her alanda ağırlığını koruyabilmeli. O zaman eğitimin altın dokunuşları gerçekleşebilir. Bilgi eğitime dönüşebilir.
Her ne kadar böyle gerekse de zamanın şartlarını bahane edip çocuğunun sürekli akranlarının önünde olmasını, yarış atı gibi birincilik ipini göğüslemesini isteyen ve bilmeden de olsa çocuğuna karşı merhametsizce davranan ebeveyn sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Tamam, ahlak çok önemli ama... Amadan hemen sonra özel dersler, testler, kalın kitaplar, koli koli denemeler alıp başını gidiyor. Ebeveyn ya arkadaşlarına karşı gururlanmak için veya kendi gerçekleştiremediği özlemlerini çocuk üzerinden gerçekleştirmek amacıyla çocuğun hayat düzenini kamçılayıp duruyor. Çocukluğunu öldürüyor. Ergenliğin getirdiği davranışlara dahi tahammül edemiyor. Gençliğinisömürüyor. Kısacası her şeyi genç üzerinden zamansız gerçekleştiriyor. Böyle olunca kimliksiz, kişiliksiz, bencil, vurdumduymaz, merhametsiz, aldatan, kandıran, kolayca yalan söyleyebilen bireyler sarıyor toplumun dört bir yanını. Oysa bizler ebeveynler olarak önce merhameti, sabrı, aşırı gitmeden kararlı olmayı, yardımseverliği ve diğer değerleri vermeliyiz. Hiçbir başarı merhamet kadar değerli olamaz. Merhametin olmadığı bir kariyerin, topluma kin salmaktan başka bir etkisi olamaz.
Kısacası yeni bir toplumun inşası için iyi bir fırsat var önümüzde. Yeni bakanımızın da verdiği umut ve oluşturduğu sinerji ortamı ile çocuklarımızın elinden tutalım. Çocuklarımızın ilk öğretmenleri olan anne babalardan başlayarak yeni bir toplumu orta vadede inşa edebiliriz. Duyarlı velilerin yanında, kendisini eğitime adayan öğretmenlerimiz de içlerindeki ilk günkü eğitim aşkını hep canlı tutabilirlerse eğitimi tökezlediği yerden ayağa kaldırmak zor olmayacaktır. Aksi halde hep şikâyet edecek, bahane bulacak ve bardağın boş tarafında boğulup gitmeye devam edeceğiz. Yeni eğitim öğretim yılı hepimize hayırlı olsun.