Gerendal Gölü'ne Hayat Verildi: 30 Bin Yavru Balık Bırakıldı Gerendal Gölü'ne Hayat Verildi: 30 Bin Yavru Balık Bırakıldı

Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası dolayısıyla Sosyolog Aile Danışmanı Yazar ve iş kadını Zeynep Başçı ile röportaj yaptık.   

-Zeynep Hanım, Asımın Nesli Gündüz Bakımevi ve Çocuk Kulübü müdürüsünüz. Yerli malı etkinlikleriniz ilimizin kültürünü öne çıkarmak konusunda da çok başarılı. Öncelikle Bingöl'ümüz adına teşekkür ederiz.

Haftanın önemine binaen başlığımızın tek tek kavramlarını açarak röportaja başlamak istiyorum.

Tutum nedir?

-Müsaadenizle tutum kelimesini sözlük manasından ziyade dini ve sosyolojik bir kavram olarak ele almak istiyorum.

"Yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz" (Araf 31) bu ayeti kerime, bir haftalık değil ömürlük ödev verir bize. Yani tutum, israf etmenin yasaklandığı bir yerde (müslümanlar için) bir yaşam felsefesi olur. Tutum ve tüketim ölçüsü elbetteki inançlar ve çağın zaruret değişkenliği ile birlikte her şartta bir adaba tabi tutulur:  Helal maldan israfa kaçmayacak kadar tüketip maddi ihtiyacımızı karşılamak, üzerine tefekkür ederek aklımızı beslemek ve şükrederek kalbimizi beslemek... Bu terbiye, basit bir bedeni ihtiyacı karşılarken bile fiilimize namaz kılmaktan farksız bir ibadet değeri yükler.

Tutumluluk, yatırım için ilk basamaktır. Bireysel, toplumsal ve devlet ekonomilerinin en büyük hazinesidir. Vaktiyle Japonya ekonomik bir darboğaza girer. Dönemin başbakanı mecliste durumun vehametini anlattıktan sonra şu konuşmayı yapar.

" Şu andan itibaren andolsun ki pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Japonların iç ve dış borçlarının son kuruşu ödenmeden üzerimdeki kıyafetten başka kıyafet giymeyeceğim"

Bu kararlı tutumun halk üzerindeki tesiri de elbette ki ziyade olur. Ve kısa bir sürede gerçekten borçlar ödenir. Japon toplumunda gösteriş ve israf, görgüsüzlük olarak değerlendirilir. Olabildiğince sade yasayan bir toplum olmasına karşın ekonomik gelişmişlik düzeyi yüksek, sayılı ülkeler arasındadır Japonya.

1945'te atom bombası ile toprakları bile verimsizleşen bir ülke, olağanüstü bir bilinç ve verimlilik ile kısa sürede dünya ekonomileri arasındaki yerini aldı.

    Tutumluluk, özgürlüktür. Kendi israfını dizginlemek ise bizim değerlerimize göre bir yaşam biçimi ve nefis terbiyesidir. Bu konudaki kararlılık hem dünyada hem ahirette yüz akı vesilesidir. Akçe sevildiği için saklanmaz, en sevdiklerini korumak için saklanır. Ak akçenin kara gündeki değerini kişi, ancak paha biçilemez değerlerini yani onurunu, haysiyetini düşürmediğinde, yüz akını dökmediğinde anlar.

-Hocam kitaplarınız var dolayısıyla fikir işçiliği konusunda alın teri dökenlerdensiniz. Yaşadığımız çağda tutum kavramını kendi değerlerimizin penceresinden ele alırsak, neler söylersiniz?

İslamiyet, Sadece iman ve amel boyutumuzu ele almaz, düşünce dünyamızı da inşa eder. Diğer bir ifade ile inanç, bir toplumun kavramlara yüklediği anlam bakımından en tesirli, ayırt edici, belirleyici unsurdur. Dolayısıyla tutum ve yatırım kavramlarını Materyalist bir bakış ile maddi karşılığa hasretmek inançlı toplumlarda tek yönlü bir değerlendirme olacağından eksik kalacaktır. Yatırım kavramı birçok soyut değeri de kapsayacağı gibi iki dünya için de geçerlidir. Ahiretin tarlası olan şu dünyayı ekerken manevi ekinler kastedilmemiş olabilir mi? Ruhuna, aklına, değerlerine yatırım yapmak bireysel ve toplumsal karşılığı en ulvi zenginlik değil mi? peki yüzü bir yöne mi dönük olacak Müslümanın, hayır.

 Dünya ve ahiret dengesini "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya hemen ölecekmiş gibi ahirete çalış" (Cami-ussağir) buyuran Efendimiz (s.a.v) den öğreniyoruz.

"Hiçbir kul, kıyamet gününde;

- ömrünü nerede tükettiğinden,

- ilmiyle ne gibi işler yaptığından,

- malını nereden kazanıp

- nerede harcadığından,

- vücudunu nerede yıprattığından

Sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” (Tirmizi, kıyamet 1)

Zamanın, sağlığın, ömrün, bil

Zamanın, sağlığın, ömrün, bilginin, insanın anlam arayışında değerli kabul edilen her şeyin verimli tasarrufu olmalı. Zayi olmalarını önlemek hususunda tutumlu olmanın yanında bunların korunması için de tedbir alarak insani yatırımı daim kılmalı.

Bu bağlamda bahse konu değerlerin çok ucuza karşılık bulduğu kapitalizm çılgınlığının, gösterişin saygınlık ölçüsü kabul edildiği vakitlerde, sade yaşamanın zarafetini nefsimize anlatma erdemi ve gençlerimizi buna ikna etme becerisi emek isteyen bir konudur. Şüphesiz insanların tercihleri hazlarına tâbidir. Kanaat etmenin yerine tüketim çılgınlığını ikame eden popüler kültür, eğitimin verimliliği önünde de en büyük engeldir. Bir gencin hazzının karşısına erdemi koymak kıymetli ama bir o kadar zor bir iddiadır. Bu yasam tarzının anlık hazları doyurmakla öz kontrol ve nefis hâkimiyetini elimizden aldığı, anlık mutluluklara karşılık hayatımızı alabildiğine zorlaştırdığı ve uzun vadede büyük pişmanlık sebebi olduğu önümüzde duran hakikattir.

Gösterişin, seküler yaşam tarzının alabildiğine yaldızlı gösterildiği vakitlerde sağlam bir bilinç ve direnç gösterilmediğinde elbette ki beraberinde çeşitli imtihanlar gelecektir.  Ekonomik düşüklük ve sağlık sorunları en basitleridir belki de. Lüksün esir aldığı ruhların mutsuzluğu, bu mutsuzluğu gidermek için sağlıksız beslenme ve maddi-manevi çöküş, hikâyenin devamında durumun vehametini daha iyi anlatır.

- Hocam Yerli Malının önemini vurgularken bir yaşam tarzı hâline getirmekten bahsediyorsunuz. Yerlilik konusunda, bunun daha geniş anlamları hakkında neler söylersiniz?

-Yerli malının ehemmiyeti ülkesini seven, gelecek hayalleri olan her vatandaşımızın ülke ekonomimiz için sahip olması gereken bir bilinçtir. Paramızın kendi ülke ekonomimize katkıda bulunması, gelecekte kendi evlatlarımıza yaptığımız en büyük yatırımdır.  Zira nesillerimize refahı yüksek bir ülke ve kendi değerlerine bağlılık gibi değerli hazineler bırakmak, onların hayır dualarını almak en kârlı yatırım olmalı.

Yerlilik başlığını biraz daha geniş ele alırsak, Yerlilik esasında bir şuurdur; bir öz kültür ve tarih bilincidir. Kendi kavramları ile düşünme, öz değerleri ile yaşama özgüvenidir. Ne yazık ki bunu teşvik eden kısık seslere karşın Post modern hegemonyanın izleri kimlikler ve toplumlar üzerinde etkisi inkâr edilemez bir gerçeklik kazanmıştır. Kendi olma özgünlük ve özgürlüğünün var edici unsurları olabildiğince silikleşmiştir. Örneğin Yerli Malı Haftamızda Kurumumuzda şömine ile Bingöl'ün yöresel kılç ( gözleme) pişirme etkinliğimiz oldu. Türkçe adı "yok" olduğu için şömine demek zorunda kalıyoruz. Günümüzde de artık adı bu. Oysa şömine kelimesi Fransızca. Hiç yabancı kelime kullanmamak dillerin tabiatına aykırı, bahsettiğimiz bu değil elbette. Fakat bir toplumun mimarî kültürünün en önemli parçalarının adının yok olması çok acı. Modern çağda bile kendi var ama adı yok. Ne olmuşsa bizdeki adı yok olmuş, silinmiş bu yapının.  Ocak demek daha uygun düşer;  yuva, aile fakat bu sefer gazlı ocak ile karışır. Bu yapı, geleneksel evlerde bir aileyi etrafında toplayan, evin merkezinde, aşın piştiği, ısıtma ve aydınlanma ihtiyacını da karşılayan bölüm... Şömine ise genellikle dekor ve ısıtma amacı ile daha çok modern yapılarda öne çıkmış... Google'dan bakarsanız tek adı şömine... Fransız bizim için bir ad koymadan, atalarımızın yüzyıllarca kullandığı bu yapının bir adı yok muydu?

Yaşlılarımıza sorsanız şömine kelimesini telaffuz etmekte bile zorlanırlar.

Kavramları silinerek tarihine, kendi öz hafızasına ulaşamamak... Kültürel hafıza kaybına uğratılmak... Başka izahı yok. Daha acı olan ise kavram dünyamızın işgalinin sadece bir örneğiydi bu.

Neden gençlerimizin kahir ekserisinin gelecek tasavvuru zayıf? Kendi kavramları ile düşünemiyor. Zihninde güçlü düşünceler inşa edecek bir kavram ve anlam atölyesi yok. Öyle olunca "kendiliği" kaybediyoruz. Sonrasında istediğimiz kadar yerli malı kullanmaya teşvik edelim kendi ülkesinin ekonomisi onun meselesi olmuyor. El gibi oluyor tüm değerlerine. Ansiklopedi veya eski kaynaklarda gerçek isimlere ulaşılabilir belki fakat her genç bir araştırmacı değildir. Böylesine günlük bilgilerin ulaşılabilir olması tabii bir beklentidir. Gençler artık dijital ortamda arıyor her şeyi ve bulduğunu alıyor, herkesin malumu. Çok basit bir kelimeyi kendi kültüründen değil de başka kültürlerden aldığında düşüncesini de onunla inşa edecek. Ve bunlar azar azar hayatının her alanında izler bırakacak. Kültürel emperyalizm neydi, asimile olmak neydi? Bunlar üzerine düşünelim. Yerli malı kullanımını, yerli insan yetiştirmenin önemini öncelediğimizde daha rahat kültür haline getiririz.

-Hocam bu yerli mali vurgusunun bir önemi daha var. Asım'ın Nesli Gündüz bakımevi ve Çocuk kulübünün Aile Bakanlığı bünyesinde ciddi dini eğitim müfredatına sahip ve Çocuk Kulübü aktif olan tek kurum olduğunu biliyoruz. Tam da Türkiye menşeli olmayan birçok ürünün dolaylı veya direkt İsrail ile bağı olması hasebiyle boykot edildiği günlerde neler söylersiniz?

-Yerli malı tercihi her zaman bir yasam şeklimiz olmalı. Lakin şu günlerde iş fıkhı yönü ile zalime destek olacak alışverişlerin haram kılınmasına kadar çoklu boyut kazanmıştır. Bizim tarihi ve kültürel kodlarımız insanî meselelerde dindar olsun-olmasın zalime karşı cesaret mayası ile yoğrulmuş.

"kanayan bir yara gördüm mu yanar ta ciğerim

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git diyemem, aldırırım,

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!" (Mehmet Akif Ersoy)

Dizeleri bireysel ve toplumsal hissiyatın ifadesi olmuştur.

Bu bağlamda henüz büyük bir soykırımı tarih kitaplarından değil canlı tanıklarından dinlerken... Filistin topraklarının işgaline adım adım şahit olan insanlar henüz hayattayken bu meseleyi anlayamamış ya da anladığı halde statü ve prestij zedelenmesi kaygısı ile sessizliğe bürünüş insanlar da ne yazık ki bizim bağrımızdan çıkıyor. Ölenlerin çoğunun çocuk olduğu bir savaşta kendisinin durduğu yeri sorgulamak yerine bu derdi dert edinenleri radikalizm hatta terörizm ile özdeşleştirme bilinci yerli kabul edilemez. İnsanlığın menfaati, müslümanların acılarının dindirilme ihtimali için tercihlerini değiştirmek yerine kişisel menfaatlerini önceleyen bilinç, diğerkâmlık ruhu ile çamuru karılmış bu yerlerin yerlisi olabilir mi? Böylesine yakın bir tarih ve tanıklık ettiğimiz haksızlık ortadayken kendi köklerine yabancılaşmış bir bilinç, bir duyuş boykot veya yerli malınin ehemmiyetini idrak etmeye yakın alabilir mi?

Yüzyıllarca mazlumların hâmisi olan bu geleneğe mensup olmak, insani ve vicdanı bir cesaret ile hareket etmek; yerli, köklü bir bilincin gereğidir. Ayrıca Filistin ve yeryüzündeki tüm mazlumların yanında olma duruşunun ifadesidir. Yerli malı tercih edip zalimlerin güçlenmesini istememek iktisadi konunun çok ötesindedir.

Boykot, bir meydan okuma ve haysiyet savaşıdır. Diğer bir ifade ile bir itibar(sızlık) göstergesidir. "Siz, ekonomik olarak güç elde etme rüştüne sahip değilsiniz. İnsanlar sizin gücünüzden emin kalmadığı sürece, alışveriş yapılma itibarına layık değilsiniz" demektir. O yüzden diğer iyi amellerimizi gizli yapabiliriz fakat boykot,  göstere göstere yapılır. Bu cümlenin haykırışıdır zira.

 Bu bilinç ve duruşu hâkim kılmak için çalışmak, akıl ve alın teri dökmek, Filistinli kardeşlerimizin teslimiyetini evlatlarımız ile ders niyetine okumak, dua etmek elimizden gelenler... Bedeli ne olursa olsun Müslümanca yaşamanın haysiyetine talip olmanın niyazındayız. Zira insaniyetimizin sükût etmemesi için buna ihtiyacımız var.

Bingöl Asımın Nesli Gündüz Bakımevi ve Çocuk Kulübü Adresi: Selahattin Eyyübi Mahallesi 1510. Cad. No: 10/1 (Said Nursi Camii Yanı) Merkez Bingöl Telefon: 05346321452