İnsanoğlunun yaratılması, indirildiği yeryüzünde çoğalması, muhtelif kavimler/milletler halinde ayrıştırılması ve bunların farklı dillere sahip kılınması, hiç şüphe yoktur ki, kâinatın yaratıcısı Yüce Allah’ın (c.c.) takdiri ile gerçekleşmiştir.
Tarihin şafağında, Ön Asya coğrafyasının Doğu Anadolu kesitinin bağrından fışkıran Dicle ve Fırat’ın kaynadığı bereketli topraklarda boy veren Zaza Kavmi de, takdir-i ilâhî ile farklı bir dile mazhar kılınan köklü ve antik kavimlerden biri olmuştur.
Tarihî süreçte, “Zaza” isminin varlığının günümüzden dört-beş bin yıl önceye dayandığı hakikatine, Anadolu ve Mezopotamya sahalarında yapılan arkeolojik kazılar neticesinde ortaya çıkarılan Sümer, Akad, Asur, Hitit, Mari, Pers, vs. uygarlıklarına ait bazı buluntular, çivi yazılı tabletler, abideler/kitabeler ve kutsal metinler tanıklık etmektedir. Detaylara girmeden birkaç hususa değinmekte fayda var.
Kutsal kitap Tevrat’a göre, Hz. Yakub’un sülalesinden birinin adının “Zaza” olduğunu öğreniyoruz. Sümerlerde “Zaza” sözcüğü; “gaddar, zalim”, “atama/tayin”, “boyun eğmek” gibi anlamlarda kullanılmıştır. “İnni-Zaza” ise bir tapınak ismi olarak geçer.
M. Ö. 879 yılına tarihlenen bir Asur yazıtında, Diyarbakır yöresinde “Zaza-Buha” diye anılan bir kent isminden bahsedilmektedir. Bu arada, Pers (Fars) Kralı I. Darius’un (M. Ö. 552-486), hâlen İran’da varlığını koruyan çivi yazılı Bisutun kayasındaki yazıtında, bugün de Zazaların meskûn bulundukları Dicle-Fırat havzası (Bingöl-Diyarbakır-Elazığ-Tunceli) bölgesini “Zazana” diye adlandırdığına dair hakikati de belirtelim. Bazı tarihî kaynaklarda da “Zazana” bölgesinin “Fırat nehri kıyısında” olduğu şeklinde kayıtlar mevcuttur.
Öte yandan, tanınmış İngiliz tarihçi/akademisyen W. E. D. Allen, “Kafkas Harekâtı (1828-1921)” adlı kitabında, bu yöndeki görüşünü şöyle açıklar: “Dersimli Zazalar, tamamen, Kürt olmayan yerli unsurları temsil ederler. Bunlar daha eski bir nesle mensupturlar.. Zazalar, Anadolu’nun en eski kabilelerindendir.. Tarih boyunca, Dersim mıntıkasındaki Zaza kabileleri Ön Asya’nın en eski ırk neslini temsil etmektedir.”
Türkçü yazarların 1930’lu yıllarda dillendirdikleri neredeyse tüm dünya halklarını “Türk” gösterme iddiaları biliniyor. Bunlardan ilham alan Kürtçü yazarların da son 40 yıl içindeki yayınlarında, Anadolu ve Mezopotamya’da ortaya çıkan tüm kavimlerle birlikte, bu coğrafyada kurulan irili ufaklı ne kadar devlet, krallık, imparatorluk, uygarlık vs. varsa, hepsini sahiplenip “Kürt” kökenli gösterdikleri malumdur.
Bugün yeryüzünde, sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin Dicle ve Fırat ırmakları havzalarında (çoğunluğu Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Tunceli illeri ve bunları çevreleyen Siverek, Gerger, Varto, Hınıs, Aşkale, Mutki, Divriği, İmranlı vs. ilçelerinde) meskûn bulunan Zazaların, bölgenin otokton/yerli halkı oldukları birçok bilim insanı tarafından ifade edilmiştir. Bugün Türkiye genelinde konuşulan diller itibarıyla, Türkçe ve Kürtçeden sonra, üçüncü sırayı 6-7 milyonluk bir nüfusun konuştuğu Zazaca teşkil etmektedir.
Bu bağlamda; Zaza dili, Zaza halkının millî kimliğidir. Asırlar boyunca Anadolu’da bir alfabeye ve adı “okul” olan bir yapıya bile hiçbir zaman sahip olmamasına rağmen, Zaza insanı, ruhundaki “Zaza inadı” dürtüsüyle olsa gerek; alfabesiz, kalemsiz, deftersiz, kitapsız, okulsuz da olsa, Zaza dilini konuşarak, edebi ürünlerini anlatarak ve çocuklarına öğreterek bugüne dek yaşatabilmiş, onun ayakta kalmasını da sağlayabilmiştir.
Son yıllarda Zaza dilini Kürtçeleştirmek suretiyle süreç içinde yok etmek isteyen bir şoven zihniyet, kendi yayın organlarında Zazaca dilinin içine Kürtçe kelimeler sokuşturarak, Zaza dilini “dil” olmaktan çıkarıp “Kürtçenin şivesi” konumuna getirme amacındadır.
Mesela mektep varken neden “dibistan”, talim varken neden “perwerde”; gurwe, feeliyet varken neden “çalaki”; heq/haq varken neden “maf”; belediye varken neden “şaredari”?!
Roma, Bizans, Pers, Emevi, Abbasi, Moğol, Selçuklu, Safevî, Osmanlı ve Türkiye gibi devletlerin Zaza diline vermedikleri zararı, bugün bir devleti olmayan Kürtçü zihniyetin, Zazaca ’ya şimdiden verdikleri zararı düşündüğümüzde, yarın devlet sahibi olduklarında neler yapacaklarını az-çok tahmin edebiliyor insan… Düşünmek bile tüyler ürpertici!
Zazalar ve Zaza dili üzerine yapılan çalışmalarda son yıllarda epey mesafe alınmıştır. Zaza dili ve sözlü edebiyatı oldukça zengindir. Her halk gibi Zaza halkı da; destan, efsane, hikâye, masal, fıkra, şarkı, bilmece, tekerleme, ninni, mani, ağıt, deyim, atasözü vs. gibi edebi ürünlere sahiptir. Bu ürünler, kaybolup gitmemesi için Zaza araştırmacılarca halkımız arasında derleniyor ve imkânlar ölçüsünde kitaplaştırılıp Zaza kültürüne kazandırılıyor. Bu tür çalışmalar yapanlara destek vermek boynumuzun borcudur.
Kimliğimiz olan Zaza dili ve kültürünün yok olmaması için, bu dayanışmayı, halkımız arasında daha da güçlendirmemiz adeta bir zorunluluk haline gelmiştir.
Netice itibariyle, biz Zazalar kendi dilimize kültürümüze sahip çıkmaz isek, nasıl ki Türkçü zihniyet tarafından Kürtçe yasaklanıp hafızalardan silinmek istendiyse, aynı zulmü Kürtçü zihniyet Zazaca üzerinden uygulayacaktır ki uygulamaktadır. Ne anlamlı/acı bir söz değil mi; “Mazlumun zalimi güçlendikçe, zalimine çeker” diye..!
Bir sözümüz de devletimize; TRT Zaza TV’yi açmanız, her zamankinden daha önem kazandığı bir dönemden geçmekteyiz..! Fark etmiyor musunuz?.!
Makalemizin mimarı Sevgili abim Ramazan Yıldız’a binlerce selam ve saygılar. Rabbim bu güzel insanların sayılarını arttırsın…
Özetle; Zazalar ayrı bir ırktır, Zazaca başlı başına bir DİL’dir..!
Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler..! Saygılarımla…