İbrahim Bukan… Bingöl Zaza Dil ve Kültür Derneği başkanı…
Davasına bağlı olup, tanıdığım nadir şahsiyetlerdendir.
Zaza’ca iki hikâye kitabı var. Qalengi adında çok güzel Zazaca-Türkçe sözlüğü de yayımlandı. Zazaca dergiler basıp dağıtan, Zazaca türküler, şarkılar ve destanların çalışmasını yapıp bitiren bir dava adamıdır İbrahim Bukan. Aynı zamanda AFAD gönüllüsü olan gönlü güzel bir insandır. Bunları yaparken hiçbir maddi destek almıyor. İnşaatlarda çalışan ezgin biridir. Özellikle Zaza dilimiz ve kültürü için büyük bir şans olan İbrahim Bukan ile geçen gün sohbet ediyoruz... “Bu aralar bizim eski Zazaca türkü ve halaylarımızın hikâyelerin yazmak istiyorum” deyince, bende bir heyecan oluştu. Mesela ‘Hawar Şıno, Bingol Şevti, Demırvaj’ gibi türkülerin hikâyelerini çok merak ediyordum. Birçok türkünün sözlerini de, ya yanlış okuyorduk, ya eksik. On kıtalık bir türkünün bilebildiğimiz kıta sayısı üçü geçmez. Bu nedenle mükemmel bir fikirdi benim için. Bunları konuşurken…
- Ya abi benim çok sevdiğim bir türkü var, onun hikâyesi hakkında bir bilgin var mı acaba…
- Hangisidir söyle bakalım…
- ‘Havwar şıno’ türküsü…
- Bu türkü iki köy arasında geçer. “Bir ağa varmış yukarı köyde. O tarafa bir delikanlının yolu düşer, güzel de bir beylik tabancası vardır bu gencin... Tabi ağa kıskanır…” diye başlamıştı hikâyesini anlatmaya... Az bölgesine ait bu iki köy arasında gecen ‘havar şıno şıno’ türküsünün meğer ne de acı ve de sürükleyici bir hikâyesi varmış anlatamam. İnanın o günden sonra Hawar Şıno türküsünü söyler ya da dinlerken, daha başka duygular içinde oluyorum.
İbrahim Bukan’ın bu fikrini hemen hayata geçirmesi gerekiyordu. “Külüstür de olsa bir arabamız var, işimizi görür. Bana emaneten bir kamera ve yakıt desteği olsa yeter” diyecek kadar mütevaziydi.
“Abi bu kadar önemli bir şey için bu talebin hiçbir şey. Hemen belediye ve kültür müdürlüğüne gidin. Hem bunun için size ayrıca teşekkür etmeleri gerekir” diyerek o günkü sohbetimizi bitirmiştik.
Geçen yine geldik bir araya. Tebessümü yine vardı yüzünde ancak, sözlerinde de sitem…
- Hayırdır İbrahim abi, yoksa bir el kamerasını çok mu gördüler…
- Bilmiyorum, yok dediler kamera için. Yakıt desteği için de zor dendi…
Evet, maalesef ve maalesef ki bu cefakâr Zaza gönüllüsü abimiz eli boş dönmüş...
Önce belediyeye gider. Başkan yardımcısı ile görüşür. “Kültür biriminizden bu konu için yakıt desteği ya da el kamerası vermeniz mümkün müdür” der. Cevap şu: “Size kamera verirsek, başka dernekler de kamera istese ne diyeceğiz, yakıt ise zor” diye çocukça bir cevap alır makam sahibi bir idareciden.!
Ondan sonra İl Kültür Müdürlüğüne doğru yola koyulur. Alt birimdeki bir idareciye konuyu açar. “Aslında tam da bu bizim işimiz abi” der adam. “Kameramız da var, yardımcı da olunur elbet” der. Ne kadar da sevinir İbrahim Bukan… Ve müdür beyin makamına çıkar. ‘Müdürüm bir el kamerası olsa bana yeter” dediğinde ise, aldığı cevap şudur; “Bize proje ile gelin..!” Yani baştan savma... Bir küçücük el kamerasına ‘yok’ çekilir anlayacağınız. Edep dolu İbrahim abimiz, başını öne eğip çıkar odadan…
“Neden Erdal Arıkan ile görüşmedin, o aslan gibidir, duyarlı olacaktır bu konuda” dediğimde, ‘toplantısı vardı, rahatsız etmek istemedim dedi… bu kadar da ince ruhludur.
Evet… Ne bir geliri, ne de bu aralar işi olmayan bu güzel insanı yolladığımda, derin bir ah çekmekten başka elimden bir şey gelmiyordu.
Aslında belki de bir telefona bakardı bu sorunu çözmem. Delikanlılığına her yerde kefil olduğum Feyzi Berdibek abimiz var. Arar, hiç teferruata girmeden, ‘abi hayırlı bir iş için bir el kamerası lazım, biraz da yakıt desteği’ demem yeterli olurdu. Sorgulamadan kameramızı da alırdı, yakıt parasını da yollardı…
Arada whatsap ile hal-hatırını sorduğumuz Sn. Cevdet Yılmaz’a da yazsaydım bu durumu, eminim o da, gerekirse maaşından hallederdi bu ihtiyaçları. Neticede onların da efkârlarının kaynağıdır o Zazaca türküler, o güzel halay ve derlemeler…
Peki, neden bunu yapmadık, neden siyasiler aramadık… İlimiz ve kültürümüz için bu kadar önemli olan bir konuda, bu kadar basit bir-iki ihtiyaç için resmi kurumlarımız varken, hatta aslında bu çalışma kendi asli görevleri iken, nasıl olur da böyle fedakâr, gönüllü olan birine karşı bu tutum sergilenir, inanın aklım almıyor. Siyasilerimiz Ankara’daki işlerini güçlerini bırakıp, ‘ödünç olarak bir el kamerası verin müdür bey, garibandır, arabasına da biraz benzin koyun’ mu dedirtsinler danışmanlarına. Yazarken bile gerçekten vicdanım sızlıyor…
Maalesef Zaza davası da, ilimiz de sahipsiz. İbrahim abiler ise, hepten çaresiz..!
Rabbim İbrahim Bukan gibi fedakâr Zazaların sayılarını arttırsın. Rabbim ilimizin her kademesindeki yöneticilere ‘ecdadına layık evlat’ olma bilinci versin…
İbrahim Bukan bu sevdasından vazgeçmeden, şöyle yiğit bir işadamı çıkıp ‘biz varız, Allah seni hiçbir duyarsız müdür ve yardımcılarına muhtaç etmesin’ dese var ya… Hele hele bu çalışma neticelense de, gidip duyarsız olan o makam sahiplerinin gözünün içine bakarak, ‘buyurun, bir kitap ve CD‘yi de size hediye etmek istedim’ dese İbrahim Bukan… ne güzel olurdu değil mi?!
Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler..! Saygılarımla…