Yıllardır duyurulamayan sessiz bir çığlık daha koptu…
Koptuktan sonra duyabildik maalesef.
Bu sessiz çığlıktan sonra bütün Müslümanların bir ağıtı olacak, ama duyulmayan, ama hissedilmeyen ve ama bir gün sonra unutulan…
Zalimlerin üzerine kapattığı soğuk zindan demirlerine dokunarak, sırtını üstüne üstüne gelen zindan duvarlarına yaslayarak, yaşadıklarını kimselere acı vermesin diye bütün ağırlığıyla yüreğine gömerek yalnızlığınla ebediyete yol aldın.
Sessiz sedasız bütün dünyanın gözü önünde alınıpta verilemeyen bir nefes kadar…
Çıktığın şehadet yolculuğunda bir de zindan durağında biraz bekletilmek varmış kaderinde.
Rabbim Allah’tır demenin bedeli zindanda ömür çürütmektir.
Bazen ölümü beklemektir, bazen de ölüme yürümek…
Bütün dünya tam da öyle bir ölüme şahit oldu, yusufi zindaNda başlayıp, zulmün mahkemelerinde biten.
Yaşadığın acıları ve terk edildiğin yalnızlığını bizler anlayamadık, üleşemedik sinende biriktirdiğin acıları yüreklerimizle…
Eğer acılar ve yalnızlık kahredici ise onu ancak anne, baba, eş, evlat, kardeş anlar ve aynısını yüreğinde hisseder.
Ciğerinde bir kez bile imanı solumuş bir Müslüman bu zulmün dayanılmaz ve kahredici olduğuna inanır ve buna asla sessiz kalmaz.
Sessiz çığlığına sessiz kalmak şeytana uşak olmaktan gelir.
Ölüm her birimizin hayatının bir parçasıdır, sitemimiz ölümüne değil, ölümlerimize de değil.
feryadımız ölüme hangi savunduğun düşüncelerden dolayı terk edildiğin veya yavaş yavaş öldürüldüğündür.
Ben bir kez daha gördüm ki bizim sessizliğimiz sizlerin ölüm ile buluştuğunuzda bozuluyor o zamanda hiçbir haykırışımız bir anlam ifade etmiyor.
Şehadet ettiğin dinin Allah’ına bizleri şikayet et ey şehit.
Öldürülüşlerinize metanet gösterdikçe, zalimi sadece Allaha havale ettikçe kendimizi kadercilik mağarasına saklamışız demektir. Bu da mazluma ayrı bir zulümdür.
Farkındaydık ey şehit…
Sizlerin aslında ağır ağır ölümlere sürüklendiğinizi, yol arkadaşlarınızı idam ettiklerinde sizleri soğuk zindanda ölüme terk edip aslında çirkefliklerinin üzerini örtüklerini zannediyorlar.
Oysa bilmiyorlar ki Müslümanlar kafalarını kuma gömseler de Allah gizliyi açığa çıkarandır.
Zalim ve uşak yöneticilerin ne kadar kindar olduklarını ölülerimizden de ne kadar korktuklarından ve naaşlarımızı bile bize defn ettirmediklerinden görebiliyoruz.
Adaletin cüppe giymekle ve masaya tokmak vurmakla sağlanmadığını ve sağlanamayacağını biz zaten biliyoruz. Bu tiyatronuza ancak ağa babalarınız ve onların işbirlikçileri inanmış gibi davranabilirler.
Meşru bir Cumhurbaşkanını şehit ederken son arzusunu sordunuz mu kendisine?
Üzerine bir kefeni bile çok gördünüz değil mi?
Bize kalp krizi oyununu yutturamazsınız aslında onu idam ettiğinizi biz biliyoruz. Sadece üzerinde kefeni, boynuna ipi geçireceğiniz bir darağacı yoktu. Geri kalan tiyatro bütün sahneleri ile aynı…
Muhammed Mursi’yi Mahkemenin içinde Şehit ederek; Dünya Müslümanlarına göz dağı mı vermek istediniz? Yoksa Siyonist, Emperyalist ağa babalarınıza ve işbirlikçi uşaklarına, bakın biz bize verilen görevi hiç kimseden çekinmeden nasıl icra ediyoruz mu demek istediniz?
Ey Müslümanlar sizler, bizler bir çevrecinin tek bir ağaç için verdiğii savaşı din kardeşlerimiz ve dava adamlarımız için veremiyoruz.
Bir hayvanseverin sokak hayvanı için verdiği mücadelenin yarısını mazlum Müslümanlar için vermiyoruz, bu mücadeleyi veren varsa da ya onları yalnız bırakıyoruz ya görmüyoruz ya da alçaklara uşak olmayı tercih ediyoruz.
Bizlerin tek görevi şehitlerimize gözyaşı dökmek değildir. Şehitlerimizin de bizden istedikleri bu değildir.
Her şehit Rabbine doğru bir yolculuk içindedir, çünkü o dine ve davaya olan şahitlik görevini tamamlayıp öylece bu yolculuğa çıkmıştır.
Şehitlerimizin bizden istedikleri bizlerinde şahitliğidir.
Şahitlik ediyoruz ki onlar Allah’a verdikleri sözleri yerine getirdiler. Onların şehadeti mübarek olsun, Muhammed Mursi’nin şehadeti kutlu olsun.
Müslümanların, şehidin dava arkadaşlarının, ailesinin, sevenlerinin başı sağ olsun yüreği yananlara sabırlar diliyorum.
Bir kez daha şahadetin kutlu olsun ey şehit…