Kuzey Anadolu fay zonunun Erzincan ile Bingöl'ün Yedisu ilçeleri arası ile Pülümür'den geçtiğine değinen Jeoloji Mühendisliği Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Taylan Sançar, "Bizim 2017 yılında yaptığımız çalışmalarda hem 1784 depreminin hem de 1583 depreminin gerçekten olduğunu paleosismolojik çalışmalarıyla bulduk. Fakat bulduğumuz daha önemli bir şey de vardı. 1583'ten bir önceki depremin ondan yaklaşık 130-140 yıl önce olmuş olduğunu anladık. Dolayısıyla üzerinden 236 yıl geçmiş 70 kilometre uzunluğundaki bu fayın çok yakın bir zaman içerisinde yeniden büyük bir deprem üretmesi muhtemel" dedi.

Munzur Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Taylan Sançar, Tunceli'nin depremselliği hakkında bilgi verdi. Tunceli'nin Kuzey Anadolu fay zonu, Doğu Anadolu fay zonu gibi Türkiye'nin en önemli iki deprem kuşağı arasında yer alan bir yerde konumlandığını belirten Dr. Sançar, bunun dışında şehrin tam içinden geçen Nazımiye fay zonu ve şehre 20-30 kilometre mesafedeki Ovacık fay zonu ile şehrin güneyinde yer alan Malatya fayının da etkisi altında olduğunu da ifade etti.

Fayların deprem tehlikeleri hakkında konuşabilmek için iki temel parametreye ihtiyaç duyulduğunu kaydeden Dr. Sançar, bunlardan birinin o fay üzerinde olan en son deprem ile mümkünse daha önceki depremlerin zamanları, diğer parametrenin ise fayların senelik hareket miktarı olduğunu aktardı.

"Yeni büyük bir deprem üretmesi muhtemel"

2017, 2019 ve 2020 yıllarında Tunceli'yi tehdit eden Kuzey Anadolu fay zonunun Yedisu segmenti ile Ovacık ve Malatya fayı üzerinde çalışmalar yaptıklarını dile getiren Sançar, “Bu çalışmalarımız neticesinde bu fayların sahip olduğu deprem potansiyelini artık çok daha iyi biliyoruz. Bunlardan ilki Kuzey Anadolu fay zonunun Yedisu segmenti. Yedisu Erzincan ile Bingöl'ün Yedisu ilçeleri arasında uzanıyor. Pülümür'ü bir miktar ucundan kesiyor. İlçe merkezine 6 kilometre Tunceli'ye yaklaşık 60 kilometre olan bir fay bu. Bu fay üzerinde en son biz 1784 yılında deprem olduğunu biliyorduk tarihsel verilerden. Bir önceki depremin de 1583 yılında olduğunu biliyorduk. Arada 200 senelik bir fark vardı. 1784 yılından bu yana yaklaşık 236 yıl geçti. Deprem olması gerektiği düşünüldüğü için ve üzerinde deprem olmadığı için büyük deprem potansiyelinden bahsediyorum. Bu fay sismik boşluk olarak tanımlanmıştı. Bizim 2017 yılında yaptığımız çalışmalarda hem 1784 depreminin hem de 1583 depreminin gerçekten olduğunu paleosismoloji çalışmalarıyla bulduk. Fakat bulduğumuz daha önemli bir şey de var. 1583'ten bir önceki depremin ondan yaklaşık 130-140 yıl önce olmuş olduğunu anladık. Bu da şunu gösteriyor. Bu fay üzerindeki depremlerin tekrarlanma aralığı net bir dağılım göstermiyor olabilir. Dolayısıyla üzerinden 236 yıl geçmiş 70 kilometre uzunluğundaki bu fayın çok yakın bir aman bir zaman içerisinde yeniden büyük bir deprem üretmesi muhtemel. Bu fay aynı zamanda kuzey Anadolu fay zonunun İstanbul'daki beklenen Marmara depremiyle birlikte deprem beklenen ikinci yeri. Çok eskiden beri pek çok çalışmayla tespit edilmiş fakat bu tarihsel deprem kayıtları 2017 yılında yapmış olduğumuz çalışmayla ortaya çıkarılmıştı" ifadelerini kullandı.

"Ovacık fayı üzerinde deprem tehlikesi olup olunmadığı bilinmiyor"

Şehri tehdit eden başka bir fayın Ovacık fayı olduğuna dikkat çeken Sançar, "Ovacık fayı Erzincan'dan başlıyor Ovacık ilçesinin batısına kadar Refahiye'nin doğusuna kadar neredeyse dümdüz gidiyor. Daha sonra deformasyon alanı genişliyor. Üç dört tane kola ayrılıyor. Bu kollardan biri üzerinde bizim yaptığımız ve bu sene yayınlanan bir çalışmada bu fayın sadece bir kolunun 2 bin 400 senede bir deprem ürettiğini ortalama olarak bulduk. Burada şöyle bir sıkıntı var. Birincisi bizim araştırma yaptığımız yer fayın hızının, göreceli yavaş olduğu bir yer. Daha batısında yer alan Ovacık fayının Ovacık havzası içinden geçen hakkında bir verimiz yok. Bu fay yaklaşık 110 kilometre. Biz tek bir noktada çalışma yaptık. Bu çalışmaya göre en son deprem milattan önce 50 yılından sonra olmuş. Fakat ne zaman sonra olduğunu bilmiyoruz. Milattan sonra 50 yılından sonra 700-800 yıl önce deprem olmuş olsa bu fayın artık uzun bir süre deprem tehlikesi olmadığını söyleyebilirdik. Uzun bir süre. Ama böyle verimiz olmadığı için bu fay üzerinde deprem tehlikesi vardır ya da yoktur demek çok zor" diye konuştu.

Diğer bir fayın Malatya olduğuna değinen Sançar, "Malatya fayı göreceli şehre uzaklığı 80 kilometre. Bu fay üzerinde bizim yaptığımız çalışmalar yine son 10 yıl içeresinde meydana gelen 4 tane depremin varlığına işaret ediyor. Bu depremlerin tekrarlanma aralığı ortalama 2 bin 300 yıl ve en son deprem günümüzden 2 bin 400 sene önce olmuş görünüyor. Dolayısıyla bu fayın da deprem tehlikesi hakkında konuşmak mümkün. Ama şunu özellikle söyleyelim. Malatya fayı 165 kilometre uzunluğunda bir fay. Ovacık 110 kilometre ve biz bu fayların sadece bir tek noktasında çalışma yaptık. Deprem bir zamanda oluyor ama aynı zamanda bir fay üzerinde bir hareket oluşturuyor. Mekansal olarak da bir dağılım var. Bu mekanın da kontrol edilmesi için yaptığımız çalışmaların benzer çalışmaların Malatya fayının Ovacık fayının her tarafında yapılmış olması lazım ki biz bu fayların gerçek tehlikesini ortaya koyalım. Şimdiki verilere göre konuştuğumuz zaman ortaya çıkan sonuç bu" şeklinde konuştu,

Asıl tehlikeli olanlardan bir tanesinin Tunceli'nin içinden geçen Nazımiye fayı olduğuna vurgu yapan Sançar, bu fayın iki koldan oluştuğunu, bir tanesinin Pülümür ve Munzur Nehri'nin birleştiği yerden geçtiğini, diğerinin de bunun yaklaşık 5-6 kilometre kuzeyinden geçtiğini kaydetti.

TUNCELİ'NİN YAPI STOKU GÖRECELİ KALİTELİ

Depremlerin oluşturduğu yıkıma vurgu yapan Sançar, “99 İzmit depremi olduğu zaman 80 kilometre uzaklıktaki Avcılar'da yıkım oldu. Ve en son 30 Ekim'de Samos Adası'nın kuzeyinden geçen fayda deprem olduğu zaman yine 70-80 kilometre uzaklıktaki Bayraklı'da yakım oldu. Bu depremin büyüklüğüyle ilgili, fayın konumuyla ilgili aynı zamanda oradaki zeminin parametreleriyle ilgili bir şey. Ve zeminin üstünde yapılan üst yapının mühendisliği ile ilgili bir şey. Tunceli'ye baktığımız zaman Tunceli'de Atatürk Mahallesi göreceli zeminin daha kötü olduğu bir yer. Niye daha kötü bir yer. Genelde yamaçlardan gelen bir takım ufak malzemelerden, derelerin bıraktığı çökellerden oluşuyor. Tunceli'nin şehir merkezi de genelde dere yatığıdır. Açılan temel kazılardan belli bu. Ama Tunceli'ye baktığımız zaman yeni yapı stoku göreceli kaliteli gidiyor. Ama zemin koşullarının çok dikkate alındığını düşünmüyoruz. Özellikle Tunceli'nin Atatürk Mahallesi'nde eğimli bir arazi var. Yapılan binaların temellerinin yüzde 50-60'ı bir metre ve üstüne oturuyor. Bunu inşaat mühendisleri daha iyi değerlendirir. Bu kadar deprem kuşağının içerisinde olan bir ilde bu şekilde yapılaşmanın aslında inşaat mühendisleri ve mimarlar tarafından çok daha iyi değerlendirilmesi lazım. Buna göre karar alınması lazım. Jeolojinin çok dışında olan bir konu. Binaların depreme olan davranışı nedir, ne değildir veya zeminle bina ilişkisi nasıl olacaktır diye. Benim gördüğüm Tunceli'de Atatürk Mahallesi'nde neredeyse her binanın bodrumuna girerseniz bir rutubet var bir koku var. Bu zeminden su geldiği anlamına gelir. Zemindeki suyu uzaklaştırmadığı için bu oluyor. Temelde, zeminde, temelin etrafında veya altında bir drenaj sistemi kurulmadığı için bu zemini de biraz yumuşatıyor, kötüleştiriyor. Ama asıl değerlendirmelerin inşaat mühendisleri tarafından daha net şekilde yapılacağını düşünüyorum. Buradaki yapılar gerek mühendislik kuralları ile ilgili zemin koşulları değerlendirilmeden yapılıyorsa bu her üç fayda gelecek depremin Tunceli içinde önemli yıkım oluşturacağına benziyor. Bu tabii ki bina sağlam yapılmışsa bir sorun yok. Tunceli Atatürk Mahallesi zemin kötü en çok yerleşim burada, deprem olduğu zaman da burada önemli bir yıkım olacak, can kaybı olacak diye bir şey çıkartmak doğru değil. Sadece eğer bina kötüyse zemin koşulları düzeltilmemişse bu ileride bizim için ciddi sorunlara yol açacaktır” diye konuştu.

"DEPREM KAYITLARI GÖRECELİ ZENGİN DEĞİL"

Tunceli ve Doğu Anadolu'daki tarihsel deprem kayıtlarının göreceli zengin olmadığının da altını çizen Sançar, “İstanbul ya da daha batı şehirlerinde olduğu gibi zengin bir tarihsel kataloğumuz yok. Maalesef ne Ovacık fayında ne Malatya fayında, ne Nazımiye fayında öyle net bir depremi işaret eden tarihsel bir katalog, bir veri mevcut değil. Dolayısıyla burada güvenmek zorunda olduğumuz paleosismolojik çalışmaları. Pülümür'de olan deprem Yedisu fayının yaklaşık 6-7 kilometre güneyinde oldu. Bu faydan bağımsız ama bölge olarak baktığımız zaman deforme olan bir yer. Kuzey Anadolu fayına çok yakın. Eğer bu deprem 7 kilometre güneyinde değil de tam üzerinde olsaydı bu öncü depremdir diye değerlendirmek de yanlıştı. Çünkü biz ana deprem olmadan ondan önce olan depremlerin öncü olduğunu anlayamıyoruz. Böyle bir teknik şu anda yok. Sadece deprem olduktan sonra bak bunlar öncüymüş diyebiliyoruz. Ama bölgedeki deformasyonu fark etmek anlamında önemli. Onun dışında Yedisu segmenti deprem anlamında zaten çok büyük bir tehlikesi olan bir fay. Orada olan 2'lik, 3'lük, 4'lük depremi deprem geliyor ya da gelmiyor diye yorumlamak yanlış” diyerek sözlerini tamamladı. İHA