Değerli, aynı zamanda Bingöl’de mobilya sektörünün de önde gelen bir dostumun İşyerinde çay içerken, dört bayan bir erkek içeri girdiler, ilgili çalışan onları kapıda karşıladı.
İçeri girişlerinden belli ki evden planlı bir şekilde çıkmışlar, üç olgun bayan mağazayı toptan bir gözden geçirdikten sonra mobilyalar arasında dolaşmaya başladılar.
Genç adam ve genç hanımefendi konu kendilerinin dışındaymış gibi sadece arkadan bu bayanları takip ediyor ve tek kelime konuşmuyorlar, bu hallerinden hemen belli oluyor ki evlenecek çift bunlar, peki diğerleri kim?
Biri gelin diğeri damat annesi, üçüncüsü;
“Kontrol bende. Bununla beraber emir-komuta da bende.” Havasındaki, ya gelinin teyzesi yada halasıdır.
Mobilya takımlarının üzerindeki fiyat etiketinden dolayı öndeki bayan direk kumaşları elliyor, adeta bir uzman havasında arkasındaki bayan yüz mimikleriyle onu destekliyor veya onaylamıyor havasında, en arkadaki bayan ise gergin bir hava yaşıyor.
En arkadaki bayan belli oldu damadın annesi, ortadaki gelinlin annesi, kalite kontrolcü uzman ya hala yada teyzedir.
Bütün bunlar bize biraz garip gelse de, o sektörde çalışanlar için çok bilindik ve sıradan şeyler.
Damat ve gelin adayı bize biraz yaklaştıktan sonra damat adayı tebessüm ederek merhaba dedi, arkasından gelin adayı hanım da utangaç bir tavırla başıyla bizleri selamladı.
Damat direkt “Hocam nasılsınız?” dedi.
Teşekkür ederim dedim ama gözlerim damat adayının yüzünde biraz dolaştıktan sonra tanıyormuşum gibi yaptıysam da, aslında tamda çıkaramadım.
O da tanımadığımı anlamış ki, hemen kendisini tanıttı.
Amcası dostumdu, onunla görmüş.
“Hemen karşımızdaki kanepeye kuruldular ve hocam bize evlilikle ilgili nasıl tavsiyelerde bulunursunuz?” dedi.
Bu talepler genelde ailenin diğer bireylerinin çıkardıkları kriz ve sonrasının halini yaşayanların talepleri idi.
Dostum, ailenin diğer bireylerini de çağırdı, onlara da bir kanepe gösterdi, anneler aynı yere, kontrol uzmanı bayan ise tekli bir koltuğa kuruldu.
Kendimi tanıttıktan sonra, öncelikle ailenin dominant bireylerinin sınırlarını onlara hatırlatmak açısından, kesinlikle ve öncelikle, ‘’insanoğlu kendi münferit yaşamında, diğer fertlerden bağımsızdır. Kendi düşlediği izdivacı yaşamaya hakkı vardır ve biz buna saygılı olacağız’’. Dedim.
Çıktıkları bu yolda siz ne istersiniz sorusunu bu gençlere sormalıyız.
Onların istemediği, hoşlanmadığı, tasvip etmediği hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi onlara veya onlar adına yapmaya kalkışmamalıyız.
Bu tavsiyemiz annelere, babalara ve ailenin diğer bireylerine olsun.
Diğer tavsiyemiz gelin adayı genç kızlarımıza olsun; huzurlu, mutlu, saygı ve sevgi dolu evlilikler, masraflı ve gösterişli nişanlardan, kınalardan, düğünlerden geçmiyor.
Bu nedenle ilk günden son güne kadar hiçbir şeyi abartılı yapmamak lazım…
Niçin biliyor musunuz?
Öncelikle bunu annenize, babanıza, halanıza ve teyzenize bir sorun; evlenirken uğruna kriz çıkardıkları hangi eşyaları değişmemiş ki?
Ne kadar pahalı, ne kadar lüks olursa olsun, bu eşyalar bir süre sonra yıpranır, siz onu değiştirmek zorundasınız.
“Bütün ürünlerin garanti süresine bakarsanız, ne demek istediğimi anlarsınız.” dedim
Teyze olduğunu öğrendiğim bayan oturduğu koltuğun tanıtım tabelasına baktı ve “Kumaş 7 yıl.” dedi.
Sevgili aileler, değiştirebileceğiniz ve değiştirilmesi kaçınılmaz eşyalar için değiştiremeyeceğiniz veya değiştirmeniz gerekmeyen yeni akrabalıklar için birbirinizi üzmeyin ve gelin bu işleri evlenecek ve alınan eşyaları kullanacak gençlere ve onların imkan ve zevklerine bırakın.
Sevgili gençler ve aileler, garantisi 2 yıl olan bir fırın, buzdolabı, tv vs. eşyalar için birleştireceğiniz hayatların ilk adımını üzüntüyle, krizle, kırgınlıkla atmayın.
İzdivaçlar paylaşımın ilk adımlarıdır.
İlk adımımızda sevgi, saygı, anlayış, hoşgörü ve güven olsun.
Bunlar olsun ki, haneniz insani değerlerin yaşandığı mekanlar olsun, dünyadaki ilk cennetinizi bu değerler üzerine inşa edin.
Sevgili aileler, kurulacak yuvanın huzuru için kendi şartlarınızı hiç kimsenin şartları ile kıyaslamayın. Kıyaslarsanız kendiniz olmaktan çıkarsınız, evlenirsiniz ama eş olamazsınız, kiralayıp içine girdiğiniz bir eviniz olur ama yuvasız kalırsınız, bütün bunlar olması gereken sevgi, saygı, aşk, huzur yerine kavga, gürültü, kriz, sıkıntı ve gerginlik getirir.
Kıymetli gelinlere, eşlere ise şunu söylemek istiyorum; eşinizi mutlu edebilmenin yollarını öğrenin, onun işten dolayı biriken sıkıntılarını almanın yöntemlerini bilin, evinizi eşinize yuvasını özlediği cennetler haline getirin.
Surat asmayın, tebessüm edin, takıntılı davranışlardan kaçının.
Siz ona evimin ışığı deyin, o sizin için bir ömür yansın.
Kıymetli gelin adayları, evleneceğiniz ve hayatı paylaşmak, eş olmak istediğiniz erkeği bir anne doğurmuştur, asla evlenirken eşinizin annesini bir rakip ve kavga edeceğiniz bir kişi olarak görmeyin, ona evlat olmaya gidin.
Ön yargı ile gelin gitmeyin, annenizin veya ablanızın kaynanası ile yaşadığı durumları gerekçe göstererek ben kendimi ezdirmem, kavgamı veririm ön yargısından kurtulun acı reçeteleri başkasına kesmeyin.
Sevgili çiftler, evlilik birlikteliğinize Allah’ı şahit ve sahip tutun.
Sevgili damatlar ve kıymetli evli beyler, sizlerin en temel eşlik göreviniz, eşinizin, hayat arkadaşınızın, dert ve huzur ortağınızın sorumluluğunu almak ve onu mutlu emek…
Eşinizi mutlu ederseniz, yuvanıza huzur getirmiş olursunuz.
Huzurlu bir yuva da en çok siz mutlu olur ve rahat edersiniz.
Bütün bunları yapmak senin elindedir.
Mutlu ve huzurlu mu olmak istiyorsun?
Eşine değer ver.
Onu sarayına sultan, başına taç yap.
Onu koru, gözet ve sahiplen.
Bütün bunlar sonsuz mavi denizlere güvenli bir yolculuk demektir.
Son olarak yanımızdaki haziruna ve diğer topluma bir sözümüz olsun, düğün mevsimleri, mutluluk ve heyecan ile beraber, sinirlerinde zıpladığı bir zaman dilimidir.
Böyle zamanlarda sükunetini koruması gerekenler damatlardır, yanımızdaki damat adayında olduğu gibi…
Gelin adayları böyle zamanlarda en çok damat adayının tavrını merak eder, her davranışta ve ailelerin her sözünde onun gözlerinin içine bakar, böyle zamanlarda damatın tavrı, bütün hayatın nasıl geçeceğine dair bir belirleyicidir.
Ve gelin adayı kendine hemen şu soruyu sorar; “acaba ben doğru mu, yanlış mı yapıyorum?”
Eğer erkek, yaşanan ve yapılmak istenenler karşısında şaşkınsa, tedirginse, agresifse, gelin adayında kaygı başlar, acabalar ve acabalar…
Gözlerimizin önünde cereyan eden hadisedeki gibi erkek metanetli ve sakin duruyorsa huzurun, mutluluğun, güvenin ilk adımları atılmış demektir.
Bu kısa konuşmamızdan sonra özellikle damat adayı, gelin adayı ve anneler ciddi anlamda rahatlamış göründüler ama teyze hala bildiğini okuyacak tipten duruyordu.
İki gün önce davetleri üzerine düğünlerine iştirak ettiğimiz değerli dostlarım Refik Alpaya ve Eyyüp Bayşu’nun çocuklarına bir ömür boyu huzur ve mutluluklar diliyorum, bu dostlarımızın akrabalıklarının hayırlı olmasını diliyorum.
Değer yargılarımıza, inancımıza ve ahlaka uygun yapılan düğün törenlerinin yaygınlaşması dileğiyle…
Saygılar.