Arap baharının, özelikle Suriye savaşının başlaması ile Türkiye’nin Suriye ile olan sınırından dolayı Türkiye’nin bölgede ana aktörlerden biri olması dışında bir şey beklenemezdi.
Var olan çatışma alanının dışında beklemek asla kabul edilemez.
Geçen zaman zarfında dış politikada düşülen hatalar olmuştur.
Eksiklikler aleyhte olan sonuçlar da doğurmuştur.
Ancak şunu unutmamak gerekir ki; meydana gelen stratejik hatalar Türkiye’nin süreç içerisinde doğru pozisyon alması için tecrübe olmuştur. Özelikle uygulamaya konulan dış politikalardaki hatalar, içeride çokça eleştiriye maruz kalmıştır.
Afrin olayı ile birlikte şu çok net görülmüştür ki, atılan her adım doğru hesaplanmış ve kararlı duruşlar sergilenmiştir.
Türkiye’yi bu yaşananların dışında tutmak veya böyle bir beklenti içine girmek asla doğru bir davranış olarak görülemez.
Sınırımızda yaşanan bütün olumsuz olaylar ve gelişmelerden en fazla etkilenen ülke Türkiye’dir. Gelişen olaylar karşısında devletin güvenlikçi bir tedbir geliştirmemesi düşünülemez.
Nitekim yapılan da tam olarak budur.
Daha net anlaşılması için, uluslararası ilişkiler açısından yapılmak istenen temel olay Türkiye’nin varlığını devam ettirmek ve sınırlarını koruma altında tutmak ve de egemenliğini devam ettirmek için attığı adımlardır.
Şu çok nettir ki; Suriye iç savaşının etkilerinin en çok görüldüğü ülke Türkiye olmuştur.
Ülkemizin güvenliği açısından, sınır dışına yapılan operasyon çok yerinde olmuştur.
Türkiye varlığını ve birliğini devam ettirmek, egemenlik haklarını korumak için söylemden çok eylem içinde olmak mecburiyetindedir.
Türkiye’nin üyesi ve müttefiki olduğu birlik ve devletlerin bu süreçte takındıkları tavır, aldıkları tutum, sergiledikleri hareketler karşısında, Türkiye atacağı adımları kendi iç dinamiklerinden almalı ve bir bütünlük içinde olmalıdır.
Ancak dost bilinen ülkelerin, Türkiye’ye karşı nasıl bir strateji geliştirecekleri bilinmediğinden, yarın uluslararası sözleşmeler gereği sıkıntıya düşmemek için attıkları her adımı ve her eylemin, uluslararası hukuk açısından uygunluğuna mutlaka dikkat edilmelidir.
Ülkenin güvenliğini tehdit eden terör yapılarının adı ve uygun gördükleri yerlerde yapılanıp hakimiyet alanları oluşturmaları, bununla beraber bazı ülkelerden destek almaları onları meşrulaştırmaz ve ülkenin onların varlığına kayıtsız kalmaları düşünülemez.
Ayrıca bu tür yapıları destekleyen ülkeler hakkında uluslararası sözleşmelerde belirlenen müeyyideler uygulanmalıdır.
Afrin harekatı, uluslararası sözleşmelerde belirlenen, münferit meşru müdafaa hakkı kapsamındadır.
Yapılan operasyonların insan hakları sözleşmesi gereği Suriye’nin toprak bütünlüğüne dikkat edilerek yapılması gerekmektedir.
Bu da en yetkili ağız olan Cumhurbaşkanı tarafından, defalarca ifade edilmiştir.
Meşru müdafaa hakkı kapsamında operasyonlar yürütülürken, komşu ülkelerle yapılan görüşmeler, Türkiye’nin buradaki tutum ve niyetini açık ve net ortaya koymuştur.
Ne olursa olsun, bir tek mazlumun canına kıyılmaması, mesken mahremiyetine dikkat edilmesi, yaşlı ve kadınların haklarının korunması ve çocukların ölümlerine sebep olacak her türlü tutum, davranış ve hareketten uzak durulmalıdır.
İnancımız, insanlığımız ve törelerimiz gereği bu mazlum kardeşlerimize daha önce kucak açtığımız gibi, yine ülke olarak, insan olarak üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz ve etmeliyiz.